Bütün ikili ilişkilerimizde; eşimizle, sevgilimizle, arkadaşımızla, çocuklarımızla, işyerinde müdürümüzle,
iş arkadaşlarımızla ya da çalışanlarımızla iletişimde zorlandığımız anlar Drama Üçgeni’ne çekildiğimiz anlardır.
Üçgenin her köşesi bir rolü temsil eder. Kurtarıcı, Mağdur, Zorba.
Tetiklenerek verdiğimiz tepkilerin kaynağı buradadır. Bu rollerin içindeyken kendimizi anlaşılmamış ya da yanlış anlaşılmış, suçlanmış ya da suçlu hissederiz. Bazen gereken tepkiyi anında veremediğimiz için sonradan hayıflanırız bazen ortalığı yakıp yıkıp arkadan pişman oluruz, kimi zaman da kimseye yaranamadığımız için kırgın, küskün hisseder, içimize kapanırız.
Atölyenin amacı;
Tüm ilişkilerde yaşanan bütün bu çatışmaların temel sebebini anlamak
Drama Üçgeni’ne çekildiğimiz anların farkına varma yetisi kazanmak
Her türlü iletişim çatışmasını yönetebilmek için üçgenden nasıl çıkılacağını öğrenmek.
Atölyenin Üzerinden Geçeceği Konu Başlıkları:
- Rollerin anlatımı: Kurtarıcı, Mağdur, Zorba
- Drama üçgenine nasıl ve neden çekiliyoruz?
- Oynadığımız psikolojik oyunlar
- İlişkilerde düştüğümüz tuzaklar
- İşyerinde drama üçgeni
- Ebeveynlikte drama üçgeni
- İçsel Çocuk/Ebeveyn/Yetişkin anlatımı
- Dünyaya baktığımız pencere: Yaşam konumları
- Drama üçgeninden nasıl çıkarız?
Bu Atölye Kimler için?
Bu aşağıdaki cümleler sizin de hayatınıza dokunuyor ve kendi içinizde bu sorguları yaparken buluyorsanız İlişkilerde Oynadığımız Bilinçdışı Psikolojik Oyunlar isimli atölyemize bekliyoruz:
- Ne zaman başı sıkışsa seni arayan, her derdine koştuğun arkadaşın bir süredir nedense seni görmezden geliyor. Bu yaşadığın kaçıncı nankörlük!
- Ona karşı kibar ve ilgilisin ama o her şeye bir kusur buluyor. Sırf olay çıkmasın, tadınız kaçmasın diye alttan alıyorsun. Yine de yaranmak mümkün değil.
- Mecburen ona haddini bildiriyorsun çünkü belli ki başka türlüsünden anlamıyor. Baştan işini düzgün yapsa bu kadar sorun olmayacaktı zaten. Sen bu kadar haklıyken bile suçu kendinde aramıyor. Hep bir bahane. İnsanlar eleştiriye çok kapalı.
- Neredeyse hiçbir zaman söz verdiği saatte gelmiyor. Daima makul bir gerekçesi de oluyor. Bir şey söylersen de surat asıyor, suçlu yine sen oluyorsun. Nedir şimdi bu?
- Beş on dakika geciksen iki saat gönlünü almaya çalışıyorsun. İşitmediğin azar kalmıyor. Trafiği sanki sen çıkardın. Her şeyin suçlusu senmişsin gibi. Bu düşüncesizlik değil mi?
- Ortalık darmadağınık, ne kullandıysa öylece bırakmış. Belki bin kere söyledin daha önce. Söylene söylene ortalık topluyorsun. Neden değişmiyor, neden düzelmiyor, neden laf dinlemiyor?
- Hafta içi zaten geç vakte kadar çalışıyorsun, bir cumartesi pazarın var o da burnundan geliyor. Müdürün ya da çalışanlardan birinin mutlaka soracağı bir soru oluyor. İnsanlar neden bu kadar anlayışsızlar?